Ankara'yı Yiyoruz III

Merhaba sayın blogseverler,

İş güç, yüksek lisans dertleri derken bloguma epey uzak kaldım. Bir de son zamanlarda hiçbir şey yapmak istememe hissi hasıl oldu, o yüzden bırakın blog yazmayı yemek yemek için bile kendimi ikna etmem gerekti. Neyse konumuz bu değil. Biraz keyif aldığım bi şeyler yapsam kendime gelirim diye düşündüm ve işte geldim buradayım.

İlk fotoğrafa böyle bi şey koymayınca blogun ana sayfasında kabak gibi suratım görünüyordu sadece. 
Ben de böyle bi şeyler uydurdum halkımıza duyrulur.


Bu seriyi bilen bilir (yüz milyorlarca takipçimden bahsediyorum) Ankara'da gittiğimiz yeme içme mekanlarından bahsediyorum bu yazılarda. Önceki Ankara'yı Yiyoruz yazıları için tık ve tık.

Ne zamandır mekanlar kapalı olduğu için ve ondan öncesinde de ben dışarı çıkmadığım için bu seriyi yazmaya hasret kalmıştım. Mekanlar açılınca Gizem'le yerimizde duramadık ve hemen gidecek bi yerler düşünmeye başladık. Önce Ekin ve Edip'in önerdiği (isimlerindeki sesli harfler aynı olunca çizgi film ikilisi gibi oldular ama yok gerçek insanlar) Bonapple'ı gözümüze kestirdik. Kızılay'dan Bestekar'a görece kötü bi havada o kadar yol yürüdükten sonra oranın kapalı olduğunu görmek hoş olmadı. :)))

      İşte bakın kapalı. Bizde yalan yok. Kanıtlı konuşuyoruz.


Neyse sonra açtık Zomato'yu, yakınlarda yüksek puanlı restoran neresi var dedik ve La Gioia isimli İtalyan restoranını gördük. Şahsım bir tiramisu bağımlısı olduğu için görselde tiramisu görünce vuruldum zaten. Karum'un yanındaki bu restoranı dışardan görünce bile lüks bi mekan olduğunu anlıyorsunuz zaten. Gerçi gitmeden de anlarsınız, Karum'un yanındaki restoranın esnaf lokantası olmayacağı belli bi şey. Neyse, bütün mekanların dışarıdaki masaları sigara içenlerin işgali altında olduğu için içeri girdik. İçerisi de gayet sakin ve aydınlıktı. Tabi lüks mekan olduğu için masalar ayrı ayrı duruyordu bu da pandemi döneminde beğendiğimiz bi durum oldu. 


Menüyü biraz karıştırıp kararımızı verdik. Ben tabii ki tiramisu aldım, yanına da mekanın sıcaklığından bunalıp bir soğuk latte söyledim. Gizem de yeni bi şeyler denemek için beyaz çikolatalı bal kabaklı muhallebi ve cappuccino (sanırım) sipariş etti. Fiyatları merak eden olursa tatlı ve kahve ortalama 60 lira gibi oluyor. Tiramisu kötü değildi ama benim sevdiğim gibi de değildi. Öncelikle çok hafifti, ben tiramisuda mascarpone keskinliğini seviyorum. Kedi dilleri de fazla yumuşaktı. Belki orijinali böyledir ama benim en sevdiğim tiramisu bu değil yani. Yine de memnun kalmadım diyemem. Gizem'in söylediği muhallebi epey güzeldi bence. Üstündeki meyveler de buzlu gibiydi güzel bir ferahlık katıyordu. İçeriğinde nefret ettiğiniz bir şey yoksa denemenizi tavsiye ederiz. Kahveler de düz kahveydi işte. 


Genel olarak mekanı sevdik. Bir daha gitmek isteriz.

Yine benim izin günümü değerlendirmek için gidilebilecek çok dolu olmayan mekan ararken ne zamandır sushi yemediğimizi hatırladık ve en sevdiğim ev arkadaşım olan Gizemciğimin önerisiyle sushiciye gitmeye karar verdik. Önceki sushi yazılarım için tık ve tık.

Bizim şahsi favorimiz Tepe Prime'daki Quick China ama bu kez bir değişiklik olsun dedik ve daha önce önerilen Chinabloom'a gitmeye karar verdik. Bize en yakın şube olan Maidan şubesini tercih ettik.

İsimsiz Sushikolikler olarak ikimiz de üstünde çıtır bi şeyler olan sushilere bayılıyoruz (Quick China'da Vegas Roll yiyoruz genelde). Burada da öyle bir şeyler yiyelim dedik ve çıtır olarak ebi ten crispy roll istedik bir de değişiklik olsun diye aburi roll söyledik. Ben edamamenin (olgunlaşmamış soya fasulyesi) adını da çok duyup merak ediyordum, görüntüsü yavan olsa da denemek istedim bir de edamame söyledik.

Siparişlerden önce ikramlar geldi. Quick China'da hep limonatalı bir ikram geliyordu ama burada çilekli link tadında bir içecek ikram edildi. 


Bu arada ikramlar gelene kadar tuvalete gitmiştim ve tuvaleti de çok beğendim. Farklı bir tasarımı var lavabosu falan çok değişikti. Bi de sabunun yanında kolonya ve vücut losyonu da vardı hoşuma gidiyor böyle küçük jestler.

Neyse siparişimiz gelince öncelikle edamameyi nasıl yiyeceğimiz hakkında hiçbir fikrimiz olmadığını fark ettik. Youtube'a "how to eat edamame" yazıp telefonu masanın altına saklayarak birkaç video izledikten sonra küçük fasulyeleri ağzıma alıp içindeki çekirdekleri çıkarıp yedikten sonra fasulyenin kabuk kısmını edamamenin yanında servis edilen boş tabağa koymamız gerektiğini öğrendim. İyi ki de öğrenmişiz kabuğuyla yutsak servisi toplayan birey bu tabak niye boş diye düşünebilirdi... Neyse yedik de abartıldığı kadar bir şeyi olmadığını fark ettik. Tam olarak görüntüsünden bekleyeceğiniz gibi bir tadı var. Bi edamame olsa da yesem demem yani asla.


Sushilere bakınca da çıtırlık bunun neresinde diye düşünmedik değil... Beyaz olan bizim çıtır diye söylediğimizdi ama hiç Quick China'daki çıtırlığa benzemiyordu. Ama kötü değildi yani bi de büyük büyüktü roll'lar. Yemesi zor oluyordu ama olsun küçük olmasın da büyük olsun. Diğer roll da güzeldi memnun kaldım ama bir daha gelsem bunları seçer miyim ımm hayır. Farklı ve daha çıtır şeyler denemek isterim.

Sonra gözümüz doymadı bir de tatlı söyleyelim dedik. Menüye bakıp kararsız kalınca iki tane tatlı söyledik.

Kızarmış dondurma ve kızarmış muz söyledik. Sipariş verirken çok mantıklı geldi ama şimdi yazınca kızartılması hiç mantıklı olmayan iki şeyi niye sipariş etmişiz anlamadım doğrusu. Gerçi kızarmış dondurmayı Amasra'da yiyip (ilgili yazı için tık) (ben de iyice indirim döneminde yukarı kaydırtan influencerlara döndüm ama benim bi kazancım yok ben dersimi anlatır paramı alı...) sevdikten sonra bir daha hiç yiyememiştim, o geldi galiba aklıma.

Tatlıyı söylemeden önce garson çay ikram edeyim mi dedi, ikram kelimesini duyunca cümlesini bitirmesine izin vermeden EVET EVET EVET dedik tabi ki. Aspava'da olmadığımız için semaverde siyah çay getirmediler maalesef... Demlikte yasemin çayı geldi. O da iyiydi...


Neyse tatlılarımız gelince zaten öf bu kadar şeyi niye söyledik düşüncesi de geldi ama her şey için çok geçti. İki tatlı da dondurmayla servis ediliyordu ve biz ufonun altında kızarmış tavuğa döndüğümüz için dondurmalar da dayanamayıp eridiler hemen. İki tatlı da kötü değildi ama iyi ki yedim de diyemem. Boşuna vücuduma rafine şeker soktum. Yani öyle de düşünmüyorum tabi istedim yedim sonuçta ama Çin restoranlarında yediğim hiçbir tatlı aklıma kazınmadı. Bu sevdadan vazgeçmemin zamanı geldi sanırım. Sushimi yiyip ayrılıcam bundan sonra uslu uslu.



Fotoğraflara da hiç özenmemişim ya... Unutmuşum bloggerlık işlerini... Neyse kendimi yatağımdan kazıyıp bilgisayar karşısına geçebilmiş olmama şükrediyorum.

Gitmeden önce bir de şans kurabiyesi verdiler ama onda "İşine odaklan önün açılsın" gibi saçma sapan bi şey yazdığı için o konuya sinirliyim biraz.

Buranın menüsü internet sitesinde var, internet sitesini de mekanın adını yazdığım başlığa ekledim. Oradan bakarsınız ama sanırım güncel değil oradaki menü, birkaç lira daha ekleyin siz fiyatlara. 

Buradan da memnun kaldım, orada da Gizemle konuştuk hatta kötü bir yer değil asla ama ben yine sushi isteyince Quick China'ya gideceğim sanırım.

Bir yazının daha sonuna geldik. Arada bi buhran daha geçirmezsem yakın bir zamanda tekrar görüşebiliriz inşallah. Esen kalın.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

2023'ü Paketliyorum

Kitap okuma aşkınızı alevlendirecek ve fotoğraf çekmenizi kolaylaştıracak 2 öneri

İstifa: Tercih değil yönelim