2019'u Paketledim*

*Spotify'ın 2019 Wrapped özelliğine gönderme var, nası şaka?

Selam, 2019'u gözden geçirdiğim bir yazı yazmak istedim kendime de hatırlatmak adına. Yaş 23, yolun 0,33'ü eder. Dante napıyordu o yaşta kim bilir, bakalım ben neler yapmışım.

Geçen sene doğum günümde, tüm instagram takipçilerimi de şahit göstererek kendime kendimin daha özgüvenli bir versiyonunu hediye etmiştim. Böyle kafamda kurdeleli falan (Bkz.)

Şimdi bu yazıyı yazmadan önce telefonumun fotoğraf albümlerinde gezinip 2019 yılında neler yaptığımı hatırlamaya çalışırken gördüm, ocak ayından itibaren (doğum günüm Ocak'ta) hediyemi değerlendirebilmek için güzel güzel kıyafetler almışım kendime. Çook uzun zamandır elbise giymememe rağmen 2 tane elbise aldım mesela. Hakkını verecek kadar da giydim diyebilirim. En azından benim standartlarımda. Kendime hediye ettiğim özgüvenli versiyonumun tek yaptığı özgüvenliymiş gibi davranmaktı aslında. Davranışçı bir terapist gibi davranışlarımı değiştirerek bilişimi de değiştirebileceğime inanmıştım. Aslında işe yaramadı da diyemem. Kalıcı olmadı diyebilirim. Davranışçılığın da kalıcılık gibi bir iddiası çok yok zaten, daha hızlı değişim vadediyorlar diyebiliriz özetle. Yine bu süreçte instagram'ın "Yakın Arkadaşlar" özelliğini kullanarak gerçekten en çirkin (hayır daha çirkin olanları da var maalesef) fotoğraflarımı paylaşmıştım. Kendimle barışık taklidi yaptım yani biraz. O da yakın arkadaşlara kadar bir barışıklık.

Genel olarak yılın ilk çeyreği bitirme tezimin yoğunluğu, lisansın bitiyor olmasının ve Ankara'ya veda edecek olmanın verdiği hüzün ve baharda yapacağımız yurtdışı seyahatinin planlarıyla geçti. Bu ilk çeyrekte kendi rızamla kendime bir topuklu ayakkabı bile almıştım! İlk topuklu ayakkabımı bundan yıllar önce lisedeyken kuzenimin düğünü için alıp sadece 1 kere giymiştim ama bu yeni aldığım topuklu ayakkabıya bakınca bile mutlu oldum bir süre. Güzel hissettirdi sanırım.

Aa tabi bir de taşınma süreci var. Hem fiziksel olarak hem de psikolojik olarak çok yıpratıcı bir süreçti. Aşti'de son kez Antalya otobüsüne bindiğimi düşünüp deli gibi ağlamıştım o otobüste. Sonra defalarca daha geldim Ankara'ya ve bu yazıyı da Ankara'daki evimden yazıyorum. O kadar tantanaya gerek yokmuş ama işte nereden bileyim böyle olacağını?

Arkadaşlarımla çıktığımız yurt dışı seyahati mükemmel bir deneyim oldu. İlgili yazı dizisine şuradan ulaşabilirsiniz. Buraya da hatıra olsun diye hiç yayımlanmamış (vov) bi görüntü ekleyeyim. Gizem Önal, seviliyorsun.


Oradan dönünce yüksek lisans başvurularının stresiyle dolu bir süreç başladı. Bilim sınavları, mülakatlar eylül ortasına kadar bırakmadı peşimi. O dönemle ilgili yazılar burada ve şurada.

Yüksek lisans başvurularıyla ilgilenmediğim süreçte evde kafayı yiyor ya da instagram'da tatlı tarifleri veriyordum. Mükemmel zamanlardı diyemeyeceğim ama o günler de geçti çok şükür. Aa bu arada canım okulum sağ olsun mezuniyeti bu kez kış aylarına bırakmayıp Haziran'da halletti ve mezun oldum o arada. Yani törenle mezun oldum, yoksa Nisan'da mezun olmuştum zaten. Ama ondan önce saçlarımın bir kısmını mor ve laciverte boyattığım başka bir delilik evresi var.


Sonra yüksek lisans başvuru sürecinde kafa dağıtma amaçlı yakın arkadaşlarımı Antalya'ya davet ettim tatil yapalım diye. Ehliyet aldığımdan beri (18 yaşındaydım o zamanlar) ilk kez araba sürdüm ve baya bi sürdüm... Tatilin sonunda dördümüz birden zehirlenmesek çok daha güzel bir anı olabilirdi bizim için ama böyle gelişti olaylar. Hayatımda ilk kez gıda zehirlenmesi yaşadım yaş 23. Bir daha da olmasın lütfen hiç geçmeyecek sandım çünkü.

Geçtiğimiz yaz bir de çok güzel bi konsere gittim. Hayatımda gittiğim en iyilerden biriydi. Bu arada saçımın boyalı kısmını pembe yapmışım ve kendimden beklenmeyecek süslülükte kıyafetler almaya devam ediyormuşum. Edis gömleğime bakar mısınız! Konser Mor ve Ötesi Senfonik bu arada ama bu video senfonik olmayan kısımdan. Abim hasta olduğu için konser bitmeden ayrıldık, öksürüğünü de videoda duyarsınız zaten.

Kuaförüm Sensin'in tüm bölümlerini deli gibi izleyip saçıma sardım ve kakül kestirdim bir de bu yaz. İlk kez tanışacağım insanlarla buluşmaya giderken hem de. Bazen fazla umursamaz oluyorum ama çoğu zaman da aşırı düşünüyorum. Bunun yeri burası değil... 

Yaz genel olarak göçebe gibi geçti benim için. Ankara'dan Antalya'ya, oradan İspanya'ya, dönüşte birkaç kez İstanbul ve Ankara'ya derken özet halimi de bi fotoğrafla şuraya bırakıyorum gözüme bakmayın çok korkunç.
Yine o pantolon...

Bu arada bu fotoğrafta ODTÜ Sosyal Psikoloji yüksek lisans programı mülakatı için Ankara'ya gelmiştim, kabul aldığımı daha sonra öğrenip mutluluktan bi süre oynadığımı da söylemek isterim. Merak etmeyin onun videosu gelmeyecek. Sonrasında ise ev arama süreci başladı, Sahibinden.com'da yatıp kalktıktan sonra Ankara'ya gelip emlakçı emlakçı gezerek şu an oturduğumuz evi tuttuk ve masraflı ve yorucu bir sürecin ardından ilk kez kendi evim diyebileceğim bi yer oldu. Kirayı babiş ödüyor orası ayrı...
Yeni evden ilk fotom

Emlakçı gezme sürecimde dolandırılmaktan çok korktuğum için kira sözleşmesi yaparken gizlice kayıt aldığım 11 dakikalık videoyu da hâlâ telefonumdan silmemişim. Buraya yükleyemem boyut çok yüksek ama merak eden olursa göstereyim (yoo).

Bu arada yıllar yılı siyah pantolon ve mevsime göre siyah tişört ya da kazak giyerek görünmez olmaya çalışan ben, sene başında kendine hediye ettiği özgüvenli Şule'nin de desteğiyle farklı renklerde kıyafetler almayı sürdürdüm. Sanırım bu sene kendime yaptığım en güzel şey bu oldu. Evet kıyafet masrafı. Şaka şaka. Hep "Fiziğim güzel değil, dikkat çekmeye gerek yok" diye düşünürken "Bi daha mı gelicez dünyaya" mantığına dönüp çok güzel durmadığını bilsem de beğendiğim şeyleri giymeye başladım ve kırılgan özgüvenimi bi tık daha sağlamlaştırmama yardım etti bence bu.

Senenin son aylarında maalesef yılın hatta hayatımın en büyük kaybını yaşadım ve babaannemi kaybettik. Çocukluğuma dair pek çok anıda yer alan babaannemi kaybedince birini kaybetmiş değil de bir devri kapatmış gibi hissettim. Yanına gittiğimde sürekli fıkralar anlattığım, saatlerce kitap okuduğum çocukluğum geçti gitti. "İçime sokasım geliyor" diyerek sımsıkı sarılan babaanne gitti. İlk defa bu kadar yakınımdan birini kaybettim ve yas sürecinin ne kadar karmaşık olduğunu gördüm. Bilmiyorum, çok değişik bi his.

TOBB ETÜ'de lisans Psikoloji öğrencisi olarak başladığım seneyi ODTÜ'de Sosyal Psikoloji yüksek lisans öğrencisi olarak bitirdiğim bu süreçte epey bir yeni insanla tanıştım farklı bağlamlarda. Bu süreç hem keyifli hem yorucuydu. Lisans hayatıma başlarken de yeni girdiğim sosyal ortamlarda var olmak benim için çok zor olmuştu. Her ne kadar dışardan öyle görünmese de ve kendimi hiç kimseye kanıtlama zorunluluğum olmasa da yeni tanıştığım insanlarla girdiğim her diyalog beni inanılmaz kaygılandırmaya başlıyordu. Lisans hayatım sürerken, hayatıma giren gerçekten inanılmaz şanslı hissettiren insanlar sayesinde biraz daha açıldım. Şimdi tekrar pek çok şekilde yeni sosyal ortamları idare etmeye çalışırken bu kez şanslı hissettiren insanları beklemenin fayda etmeyeceğini biraz anladım sanırım. Yeni kıyafetler almanın getirdiği özgüven de bir yere kadar tabi.

Sene başında kendime verdiğim hediyeyi kullanmayı bilemedim sanırım, sene sonunda bugünlerde son yılların en sorunlu günlerini yaşıyorum kendi içimde ama sürekli yaptığım gibi Laughing on the Outside, Crying on the Inside. Of bu yazı beklemediğim kadar derdo ilerliyor ama it is what it is. O yüzden bu sene kendime geçen seneki gibi soyut bir şey yerine daha somut bir şeyler armağan etmeye karar verdim. Aklımda iki farklı hediye var ama ikisi de zaman istiyor. Bir tanesi en kısa zamanda terapiye başlamak, diğeri de zaten herkes tarafından fark edilebilir olur sanırım. Amacım gizem yaratmak değil de ne bileyim. Kafam çok karışık.

Çeyrek asırlık olmama çok az kalmışken hedef 2021 diyorum ve kırılgan özgüvenli Şule'ye dur demek için kolları sıvıyorum. Gazamız mübarek olsun.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

2023'ü Paketliyorum

Kitap okuma aşkınızı alevlendirecek ve fotoğraf çekmenizi kolaylaştıracak 2 öneri

İstifa: Tercih değil yönelim