Hola Barselona! / 4. Gün: Casa Mila, Casa Battlo, La Boqueria, La Barceloneta
Bugün size Barselona'daki 4. günümüzden bahsedeceğim. Bugünü Gaudi'nin muhteşem eserlerinden Casa Mila ve Casa Batllo'ya ayırmıştık. Görünen o ki Casa Batllo bugünü bize ayırmamış. Dış cephesi restorasyonda olduğu için göremedik. İnternetten okuduğumuz kadarıyla bu iki evin de içine girmesek bir şey kaybetmezmişiz. Biz de girmedik çünkü Euro olmuş 5927 Tl... Tövbiş. Sizin paranız varsa mutlaka girin bence, her türlü güzel deneyim. Girecekseniz bileti internetten almayı unutmayın, yoksa sıra beklemek durumundasınız.
Önce Casa Mila'ya doğru yola çıktık. Gaudi, 1906 ile 1910 yılları arasında tasarlayıp inşa etmiş burayı. Bu ev sanat meraklısı politikacı Pere Mila için inşa edilmiş. Bu bilgileri hep Piri'den aldım bu arada, dinlemenizi kesinlikle tavsiye ederim. Belediyenin yapı kanunlarına uygun olmadığı için çok sık ceza kesilmiş buraya. Yapımından sonra da çok eleştirilmiş. Binanın cephelerinde dalgalı deniz ve okyanustan esinlenilmiş. Binanın içinde mimara adanmış bir müze, bir galeri ve özel daireler bulunuyormuş. Bu binada yaşadığınızı düşünsenize, çıldırırsınız!
Adeta Eskişehir Sazova... |
Buradan çıkıp tüm ümitlerimizle, heveslerimizle ve heyecanımızla Casa Batllo'ya doğru yola çıktık ama bir de ne görelim! Evet yukarıda bahsettiğim için biliyorsunuz zaten; restorasyon...
Çok gzlmiş ya byldm:))::)) |
Can sıkkınlığından fotoğraf çekmekle de uğraşmamışım her yer parlamış kusuruma bakmayın.
Üzgün üzgün buraya bakarken çaprazımızda kafası karışık bir bina görüp ona ilerledik: Fundacio Antoni Tapies. Bir kültür merkezi ve müzeymiş. İlginç bir kafa.
Pazarda meyveler, çikolatalar, tapaslar ve çeşit çeşit şeyler (çok açıklayıcı oldu Şule). Bulunuyor. Biz epey bir gezdikten sonra pitaya, mango, ananas ve adını hatırlamadığım diğer şeylerden aldık.
Çikolatalar |
Çeşit çeşit şeyler (tuz) |
Meyve suları |
|
Adını unuttuğum meyve muzmuş... Şaka yaptım başka şeyler de var o turuncu şeyi hiç hatırlamıyorum mesela. Şimdi bunu okuyan canım arkadaşlarım bana hatırlatmak için mesaj atabilir ben de bunu güncelleyebilirim ama bu olay ne zaman gerçekleşir bilmiyorum, beklemede kalın. Turuncu şey papaya imiş. Teşekkürler Cerot💓 |
Buradan da çıkıp ne zamandır adını sayıkladığımız, hatta Barselona'da olduğumuzu öğrenen arkadaşlarımızın bile mesajla gönderdiği kruvasanı yemeye gittik. Ankara'yı yiyoruz yazısı gibi Barselona'yı yiyoruz yazısına döndü bu da. Kruvasancı Gotic Quarter'da yer alıyor. Oraya gidene kadar şekil şukul sokaklardan geçtik hemen ekliyorum fotoğrafları.
Kruvasancının adı Hofmann. Küçücük bir yer, oturacak yeri yok. En ünlü mamulü de (Bu arada küçükken unlu mamülleri ünlü mamüller zannetiğimi biliyor muydunuz? Ne bileyim herkesin evinde ekmek olduğu için ünlü bir mamüldür diye düşünmüşüm galiba.) mascarponeli (maskarpone diye mi okunuyor bu?) kruvasan.
Sırf siz kruvasanın içini görün diye bu şekilsiz fotoğrafı sizinle paylaşıyorum. Elim yüzüm hep kruvasan oldu bu kadar çekebildim kusura bakmayın. Hizmette sınır biraz var. |
Buradan sonra da El Born Kültür Merkezi'ne gittik. Aşırı entelektüel bireyler olduğumuzdan değil, çişimiz geldiği için, özr dlrm. Ama buranın tuvaletleri çok temizdi gerçekten tavsiye ediyoruz. Birden fazla tuvaleti var ve hepsi temiz değil ama bazıları çok temiz. Giderseniz mutlaka uğrayın. Biz ertesi gün de tuvalet için buraya geldik. Burası aslında eski bir yerleşim yerinin sergilendiği bir alanmış ama çok da eski değil 300 yıllık falan.
Biz aslında bu tarafa doğru Arc de Triomf denen zafer kemerini görmek için yürümeye başlamıştık. Kemere giderken yeşilli yollardan, kocaman parklardan geçtik. Bu kocaman parkın adı Ciutadella. Bu parkın yerinde eskiden kenti kuşatma altına alan kral tarafından yapılmış bir kale bulunuyormuş, Napolyon işgali sırasında da hapishaneye çevrilmiş ve merkezi gücü temsil ettiği için hiç hoşlanmıyormuş halk buradan. Sonraları burası müze ve sergi alanı olarak kullanılmış. Parkın ortasında heykeli bulunan general kaleyi yıktırıp bu parkı yaptırınca sevilmeye başlanmış buralar. Evrensel Sergisi'ne de ev sahipliği yapmış. Şimdilerde farklı sokak sanatçılarının şovlarını gösterdiği, herkesin çimlere yayıldığı keyifli bir alan.
Parka Giden Yol |
Botanik Bahçe |
General ve Kuş |
Meşhur Kapı |
Bu kemer 1888'de düzenlenen Evrensel Sergisi'nin ana kapısı olarak inşa edilmiş. Üzerinde ev sanatları, emek, sanayi temaları bulunuyor.
Buradan da ayrılıp La Barceloneta'ya, yani Barcelonata Plajı'na doğru yola çıktık. Tabi bu sırada ayaklarımıza inen suların rengini "kara" ile ifade etmek küçümseyici olurdu; ayaklarımıza vantablack (siyahtan da koyu bir renk) sular indi desek daha doğru olur.
Burası hakkında söyleyecek pek bir şeyim yok. Bildiğimiz Akdeniz, bilmediğimiz bir serinlikte. Bu mevsimde Konyaaltı Sahili'nde denize giren var be insaf! Biz hem biraz ısınmak için hem de canlanmak için birer kahve aldık, fotoğrafta görebileceğiniz gibi. Sütlü kahve ve fiyatı 1.60€.
"Eciş bücüş bina" -Gizem Önal |
Burada bize ilginç gelen bir şey plajın arka taraflarındaki yerleşim yerlerinin getto denebilecek bir tarzda olmasıydı. Bizim oralarda biliyorsunuz deniz kenarları en lüks semtler olur.
Nihayet bugünü de böyle tamamlayıp eve doğru yola çıktık. Bu kadar kruvasan falan anlattım size, eve gidince soslu makarna yedik... Buna da şükür. Makarna 0.45€, sos 0.88€.
Bir sonraki yazıda Barselona'yı bitiriyoruz artık. Görüşmek üzere!
Yorumlar
Yorum Gönder