Günübirlik Adana

(Dikkat! Bu yazı yemek fotoğrafları içermektedir.)

Ayağımın tozuyla bloguma geldim. Dün gece yarısı yurda varıp tamamladığım gezinin yazısı bugün blogta. Beni ne zaman ünlü bi blogger yapıyorsunuz?

Bence üniversite öğrencisi olmanın en iyi yanlarından biri, bu dönemin hayatınızda gezmeye en müsait dönem olmasıdır. Üniversitede farklı şehirlerden arkadaş edinmenin de en iyi yanlarından bazıları farklı şehirlerde gidebileceğiniz evlerinizin olması ve rehberlik edebilecek arkadaşlarınızın bulunmasıdır.

Biz de bu fırsatları değerlendirip farklı şehirler gezen arkadaş grubumuzla bu kez Ceren'e misafir olup Adana ve Mersin'i ziyaret ettik. 2 günlük gezimize o kadar çok şey sığdırdık ki bir hafta kadar sürmüş gibi geliyor.

Öncelikle aylar öncesinden biletimizi alıp duvara çentik atarak gezi tarihimizin gelmesini bekledik. Sonrası ise çok kolay; çok rahat bir spor ayakkabı, şarjı dolu bir fotoğraf makinesi ve bazı diğer detaylar.

Gezi planımız şöyleydi: Esenboğa Havalimanı'ndan Adana Şakirpaşa Havalimanı'na gidiş, Adana'da kısa bir gezi, bici bici ve Adana kebap, sonrasında Mersin'e gidiş, Mersin şehir merkezinde gezi ve tantuni, Mersin'de bir gece konaklama, Mersin'in tarihi ve turistik yerlerine gezi ve fındık lahmacun, Mersin'de bir künefe ve katmer tadımı ardından tekrar Şakirpaşa Havalimanı'na dönüş, oradan Esenboğa, oradan Havaş servisiyle Aşti, Aşti taksicileriyle gergin bir yolculuk ve yurt. Genelde yemek yemek üzerine şekillenmiş bir geziydi evet.

Şimdi detaylar için sizi yazının geri kalanına davet ediyorum.

08:35 uçağına gidebilmek için 05:30'da uyanıp yola çıktık. Kahvaltı yapmadan havalimanına gelip orada mide ilaçlarımızı (çünkü Adana) aldıktan sonra uçakta sandviçle kahvaltı yapıp Şakirpaşa Havalimanı'na geldik. Bu benim için çok ilginç bir deneyimdi çünkü Türkiye'de 4, yurtdışında 1 olmak üzere toplam 5 farklı havalimanı gördüğüm halde Şakirpaşa Havalimanı çok farklı geldi. İlk gördüğümde sit-com'lardaki dekorlarda gibi hissettim. O kadar küçük ki, uçak inince yaklaşabileceği bir körük olmadığı için uçak bir yere park ediyor ve siz inip havalimanına yürüyorsunuz. Aşağıdaki fotoğraflar dönüş için havalimanına gittiğimiz vakitten.


Havalimanının küçük olmasının en iyi yanı ise şehir merkezinde olması. Gerçekten havalimanından çıkar çıkmaz şehirde oluyorsunuz.

Neyse efendim, havalimanından direkt şehir merkezine doğru gezmeye çıktık.

Taş Köprü ve Sabancı Merkez Cami
Sabancı Merkez Cami ve "Pambık Şeker"
Ad💓na yazısını çekmeye çalışan Ceren'in fotoğrafına zıplayan ben

Taş Köprü'de küçük bir yürüyüşten sonra Adana Ulu Cami'nin yanına kadar yürüdük ama orada fotoğraf çekmeyi unutmuşum. Fotoğraflarına bakarsanız anlayacaksınız, biz ilk önce minaresini görünce bir kiliseden camiye çevrilmiş olabileceğini düşünmüştük. Hiiiiiç alakası yokmuş. Gerekli bilgiler hep internette mevcut. Tık.

Buradan da Adnan Menderes Gölü kenarına gittik. Göl çevresi çok sakin, çok dingin. Epey beğendik.
Bici ve Diğer Bici
Küçüklükten beri Adana diyince aklıma kebaptan sonra bici bici geldiği için çok büyük merak içerisindeydim fakat daha büyük bir hayal kırıklığına uğrayamazdım sanırım. Tatsız, suyla yapılan bir muhallebi üzerine kar (ama kar bulunmadığında buz), gıda boyası ve pudra şekerinden oluşan bu (baklavadan, künefeden, katmerden, kadayıftan ve bilimum sütlü tatlıdan özür diliyorum) tatlının nasıl ve neden var olduğunu anlayabilmiş değilim. Hiçbir şekilde tadı yok çünkü. Suyun daha fazla tadı vardır gerçekten. Hepimiz birer kaşık denedikten sonra bu ne be diyip yemeyi bıraktık, ve verdiğimiz paraya üzülmeyi reddedip tecrübe satın aldığımıza karar verdik.

Bu hiçbir şey tadımından sonra arabayla Çukurova Üniversitesini gezdik. Hiçbir şekilde kimlik sorgulamasından geçmeden rahatça girebildiğiniz bu üniversite devasa bir kampüse ve çok güzel bir göl manzarasına sahip.
Çukurova Üniversitesinden Adnan Menderes Gölü
Buradan sonra da nihayet büyük an gelmişti. Hasan Kolcuoğlu isimli restorana gidip ortaya karışık (beyti, kuş başı, ve Adana Kebap) sipariş verdik. Bu restoran metrelik kebabın mucidiymiş. #iyibilgi
Fotoğraf makinesini çıkarmaya sabrım olmadığı için fotoğraf çekmeyi es geçmişim. Size, arkadaşıma göndermek için çektiğim fotoğrafı göstereceğim. Açının kusuruna bakmayın lütfen.


 Bir hayal kırıklığı değildi ama zaten Ankara'da da güzel kebap yediğim için çok da büyülenmedim açıkçası. Yine de kebabı memleketinde yemedim demem artık. Bu yemekten sonra gezimizin Adana etabını tamamlamış oluk. Artık gezi dönüşünde tekrar Şakirpaşa Havalimanına dönerken uğrayıp 10 dakikalık trafikte 1 ambulans, 2 itfaiye aracı ve birkaç polis arabası görmekten başka bir Adana deneyimim kalmadı size anlatmadığım.

Genel olarak Adana filmlerde görüp tahayyül ettiğimden daha küçük bir şehirmiş. Orada bulunduğumuz süre boyunca hava ideal sıcaklıktaydı, bunu güneşe ateş edilmesine bağlayabilir miyiz bilmiyorum. Eğer öyleyse Ankara güneşiyle konuşacaklarım var. Havasından mı suyundan mı bilmem ben de az daha bici biciyi çekip vuracaktım ama o kadar Adanalıyı karşıma almayı göze alamadım. Adana kebabın hatırına bici biciyle muhatap olmamaya karar verdim.

Adana'dan aktaracaklarım şimdilik bu kadar. Yazının Mersin etabında görüşmek üzere. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

2023'ü Paketliyorum

Kitap okuma aşkınızı alevlendirecek ve fotoğraf çekmenizi kolaylaştıracak 2 öneri

İstifa: Tercih değil yönelim