Sevdiğim Fotoğraflarım

Bana bir hafta gibi gelse de 25 günlük bir sınav arasından sonra merhaba. Aslında konu sınav olduğu için bloga verdiğim aranın daha uzun gelmesi gerekirdi ama zaman kırılması mı yaşandı nedir anlamadım. Zaten sınav sürecim bu dönemin sonuna kadar devam edecek, küçük bir dinlenme aramda koşarak size geldim sevgili takipçilerim (0 takipçi.)

Bugün fotoğrafçılık dosyasını bir süreliğine kapatmaya geldim. Dosyanın son kısmı sevdiğim fotoğraflar. Tabi benim çektiğim fotoğraflardan bahsediyorum. Yemek programlarında kendi yaptıkları yemeği tadıp "Mmm olağanüstü..." derler ya, hah öyle bir yazı olacak bu. Aslında çok daha fazla fotoğraf (abartısız on binlerce fotoğraf içinden seçtim bunları) var ama eleye eleye aklıma ilk gelenlerden seçip öyle bir şeyler yaptım kafama göre.

Fotoğrafları kafamda sınıflandırdım ama sınıflamanın sınırlandırmalarına mahal vermemek için bu kategorilerden size bahsetmeyeceğim (Çok fazla Psikopatoloji çalışmış, DSM eleştirisine maruz kalmış.). Bir de naçizane fotoğrafların küçük hikayelerinden bahsedip neden sevdiğimi anlatmayı düşünüyorum. Bu epey uzun bir yazı olacak gibi, çay kahve alın da öyle oturun derim. Sıkılmazsınız, korkmayın. Sıkılırsanız fotoğraflara bakarsınız. Hizmette sınır yok. Neyse blog hasretinden çenem düştü, hemen konuya geçiyorum.

Öncelikle "an" fotoğraflarıyla başlamayı düşünüyorum. Göreceğiniz fotoğrafları "an"dan dolayı sevmişim. Fotoğrafları ekleyince ne demek istediğimi daha kolay anlatabileceğim diye düşünüyorum.

Bu fotoğraf gerçekten en sevdiğim fotoğraflardan biri.
Durum: Beşiktaş'ın 2015-2016 sezonu şampiyonluğu kutlaması. Yer: Bahçelievler/Ankara. Ortam o kadar coşkuluydu ki... Hep bir ağızdan Beşiktaş marşları söyleniyor, iğne atsan yere düşmeyecek bir kalabalık var, herkes ölesiye mutlu. Tam öyle bir ortamda zamanı durdurmuş olma hissi benim bu fotoğrafı bu kadar sevmeme sebep oluyor. O kadar coşkunun böyle bir fotoğraf karesine sığmış olması beni çok mutlu ediyor.

Madem şampiyonluk kutlamasıyla başladık, öyle devam edelim. Bu fotoğraf da aynı günden. Minik kartalın meraklı gözlerle etrafı izlemesi, arada coşkuya ortak olması, onu gören herkesin gülümsemesi gibi bir sürü şey de bu fotoğrafa sığmış işte. Neden sevmeyeyim ki?
Bu da okuldaki bir konserden. Bir konser klasiği olarak flaşların açılması isteniyor. Bir Şule klasiği olarak böyle durumlarda flaş açmakla uğraşmayıp fotoğraf çekiliyor. Kalpli balonun ortama kattığı hareket beni mutlu ediyor bu fotoğrafta.
Bu diğerlerine göre epey eski bir fotoğraf. 2015 yılından (Ovv baya eskiymiş Şule ya tarihi eser statüsüne girer bu.). İstanbuldayız. Abimle Beşiktaş'a gezmeye gitmişiz. Ben ilk defa gidiyorum Beşiktaş Çarşı'ya. Oranın atmosferine kapılmışım, mutluluğum içime sığmıyor. Karşıdaki bir kafeden bahsediyorum abime, hadi gidelim o zaman diyor. Ani bir kararla vapura koşuyoruz. Tam 8:15 olmasa da akşam 8:15 vapurunu bekleyen, birçok farklı hikayesi olan birbirinden habersiz bir grup insanla aynı vapura biniyoruz. O "an"ı hatırlatan bu fotoğrafı da bu yüzden çok seviyorum.
Yer yine İstanbul. Bu kez Beşiktaş Sahili'ndeyiz. Beşiktaş, takımımla bağımdan mıdır bilmem, İstanbul'da en sevdiğim yer-lerden. Cihat bana akşam Beşiktaş'ını gösteriyor. Ben karşıyı çekerken "Baksana vapur sahile yaklaşmış. Ben çok seviyorum bu görüntüyü, insanların geçişini falan." diyor, ben de durur muyum ölümsüzleştiriyorum o anı. Gerçekten çok seviyorum, vapuruyla kuşuyla tam bir İstanbul fotoğrafı bu. Cihat'a teşekkürler.
Bu da üstteki İstanbul gezimden 1 yıl sonra, yine Cihatla İstanbul'u adım adım gezdiğimiz bir günden. Adım adım diyorum çünkü gerçekten telefonumda adım rekoru yaşanmıştı o gün. Bu fotoğraf da benim için İstanbul kompozisyonudur. Onca telaşın yaşandığı şehrin çok sakin bir fotoğrafı.
Kızlarla bir tatlı krizinin sonucu olarak yurda pasta söylemişiz, neyi kutlayacağımızı bilemeyip aldığımız kiloları kutlayalım demişiz, mum yakıp üflemişiz. Bu maytaplar da o günden. Maytap coşkusu zaten sevdiğim bir şeydir, böyle kıvılcımların uçuşunu durdurma fikri çok hoşuma gitti bu fotoğrafta. Zaten sonra maytap görmeyegöreyim, hemen fotoğraflamaya başladım.
Yine bir maytap fotoğrafı ama bu sefer övgüler maytap'a değil. Arda'mıza. Doğduğu günü dün gibi hatırladığımız çocuğun eşek gibi olma yıl dönümünden. Biraz şaşkın çıkmış ama geniş ailemizin neşesi olduğu gerçeğini değiştirmez bu.
Yine İstanbul, yine Beşiktaş. Bu iki fotoğrafı bir yıl arayla aynı yerde, aynı yerdeki su birikintisiyle çekmiştim. Bu ikiliyi beraber seviyorum o yüzden. Bu fotoğraf da bana lisedeki Edebiyat öğretmenim Gülay hocayı hatırlatıyor. Çok sever su yansıması fotoğraflarını.
İstanbul'da sadece Beşiktaş'ı gördün herhalde diyorsanız cevap niteliğinde ekliyorum bu fotoğrafı. Çengelköy Sahili. Seher ve Şule ile iskeleye oturmuşuz manzaranın keyfini çıkarıyoruz.
Bu fotoğrafı güzel çekememişim, kabul. Soluk görünüyor. Ama o zaman fotoğraf makinesine dair bildiğim tek şey deklanşöre basmaktı. Yine iyi iş çıkarmışım. Eminönü'nün tek fotoğraflık özeti gibi. Galata Köprüsü'nden.
Sokak lambalarının fotoğrafta ışık patlamasına yol açtığını göz ardı edersek, güzel fotoğraf kabul edin. Galata Kulesi'ne ayrı bir hayranlığım var zaten. Akşamları da çok severim. Bir fotoğraftan daha ne beklerim ki? Bu da Cihatla İstanbul'u adım adım gezdiğimiz günden. Ve hayır, günün finali bu değildi.
Size İstanbul zehirlenmesi yaşatmadan İstanbul fotoğraflarına burada son veriyorum. Şimdi biraz da içinde insan bulunan fotoğraflara geçelim.
İnsanlı fotoğraflar serimize Bedük bey ile başlayalım dedim. Bu sadece bir fotoğraf, daha fazlası için Bedük beyin instagram sayfasına da göz atabilirsiniz. Sağ olsun çektiğim fotoğrafları beğenip sayfasında paylaşmıştı. Kariyerimde zirveye ulaşmıştım, şimdi yokuş aşağı yuvarlanıyorum. Bi dans etsek her şey tamam. Bu fotoğrafı ışık geçişlerinden dolayı çok seviyorum. Zaten sahne ışığı en sevdiğim. Bir de 50mm lensimle birleşince epey şölenli oluyor.
Bu fotoğraf da o günden. Kızlardan iznim var merak etmeyin. Gerçi sadece etkinlik için izin istemiştim, her yerde paylaştım, affedin kızlar. Ama siz de önce fotoğrafı istemeyip 5 ay sonra istemiştiniz, ödeştik bence. Bu fotoğrafta arkadaki ışıkların boncuk boncukluğu ve kızların neşesi beni mutlu ediyor.
Ah Seher'im. En sevdiğim fotoğraflardan bu da. Işığın gelişi, Seher'in gülüşü, arkadaki bokeh, akşam, siyah, beyaz... Her şey çok güzel değil mi? Bayılıyorum bu fotoğrafa. Ve tabi Seher'e.😍
Bu fotoğrafta arkadaki ışıkların muntazamı beni mutlu ediyor. Merve de fotoğrafa ayrı bir güzellik katmış tabi.
Bu fotoğrafın yeri de çok ayrı gerçekten. Dreamstalk ile Ayşenur'un hayalini gerçekleştirmeye gittiğimiz Isparta'daki lavanta tarlalarından. Saat sabah 6 gibiydi. Bu da hayali gerçekleşen kız zıplaması. You go girl!
Bu fotoğraf da aynı günden. O kadar planlanmamış bir fotoğraftı ki bu kadar güzel çıkması beni çok sevindirmişti. Reklam çekimi gibi değil mi yahu? Elif manken gibi çıkmamış mı? ÇOK GÜZEL DEĞİL Mİ?
Yine kategori değiştiriyorum. Haberiniz olsun.
Bu fotoğrafa baktıkça gözlerimden kalp çıkıyor. Buna eminin. Kafasını öpmek istiyorum kedinin. Patilerini de. Bu böyle devam eder o yüzden daha fazla minnoşlaşmadan fotoğrafa dair yorumumu burada sonlandırıyorum.
Bu da ayrı bir minnoş. Bu kadar ciddi olduğuna bakmayın. Ciddiyeti sinirden değil asaletinden. Güneş ışığı tüylerine vurup kahverengi gibi göstermiş, keşke bu fotoğrafı siyah beyaz çekseymişim diyorum. Ama olsun, asaleti yeter.
Bu fotoğrafı hiç beklemiyordunuz itiraf edin. Çok hazırlıksız bir anınızda horoz fotoğrafına maruz kaldınız. Bunu niye mi koydum? Bu fotoğraf sayesinde ilk kez horoz gözü gördüm. Turuncuymuş! Çok güzel değil mi?
Sıradaki fotoğraflar da çiçek böcek fotoğrafı. Ama bana sıradan çiçek böcekmiş gibi gelmiyor.
Bu fotoğrafın renkleri çok hoşuma gidiyor benim. Morla turuncunun bu kadar uyumlu görüneceğini hiç hayal etmezdim doğrusu. Ayrıca kostüm çok güzel, prenses misiniz?
Fotoğraf makinemle 1 ay ayrı kaldıktan sonra servisten almaya gittiğim gün, alır almaz çekmiştim bu fotoğrafı da. Kızılay çiçekçileri gözüme hiç bu kadar güzel görünmemişti. Bu fotoğraf hasret kokar.
Bu fotoğrafın kalitesi beni çok tatmin ediyor. Küçük fotoğrafta ne kadar anlaşılır bilmem ama isteyeniniz olursa mail atayım büyütüp de bakın. Çiçek her haliyle olağanüstü görünüyor. Kendim çektim diye söylemiyorum muazzam fotoğraf.
Bu fotoğrafı da şu böceğin ve Elazığ'ın hatrına yüklüyorum. Babamın 22 yıldır gitmediği ilk görev yerine gitmiştik. Köylüler çok sıcak karşılamıştı, onlar sohbet ederken ben bahçeyi keşfe çıkmıştım. Bu böceğin ağzı ne biçimmiş diyip çekmiştim bu fotoğrafı. Güzel böcekmiş maşallah.
Bu da lavanta tarlası gezimizden. Çok duru geliyor bu fotoğraf bana. Belki sabahın köründe kafam yerinde değilken öyle hissetmişimdir ama ne bileyim, yeri ayrı.
Seğmenler Parkı'na ilk defa gidip "Bu muymuş?" dediğim günden hatıra. Tam bir "piknik" fotoğrafı gibi geliyor bana. Fotoğraftan saf mutluluk fışkırmıyor mu?

Bu yazıyı tek seferde bitiririm sanmıştım ama uykudan ölmek üzereyim, en az 12 fotoğraf daha anlatacağım size. Unutturmayın. Takipte kalın, değişik şeyler gelecek. Kendinize de iyi bakın. Bir dahaki sınav aramda görüşmek üzere.🙋


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

2023'ü Paketliyorum

Kitap okuma aşkınızı alevlendirecek ve fotoğraf çekmenizi kolaylaştıracak 2 öneri

İstifa: Tercih değil yönelim