Sansasyonel Başlıklarla Tiflis Macerası

Hello hello. 

Bugün sizinle 3 gece 4 günlük Tiflis gezimin detaylarını paylaşacağım. Epeydir blog yazmadığım için çok garipsedim inşallah okuma yazmayı unutmamışımdır neyse yazdıkça hatırlarım herhalde.

Pegasus'un indirim dönemleri geldiğinde benim avuçlarım kaşınıyor, bilet almazsam çok büyük fırsatlar kaçıracakmışım gibi hissediyorum. Yine bir indirim döneminde sabah daha gözümü yeni açmışken en kolay nereye gidebilirim diye düşünüp Ankara'dan Tiflis'e gidiş dönüş bilet buldum aylaar önce. Seyahat günü gelip çattığında o kadar gezesim yoktu ki kendimi ittire ittire götürdüm desem yeridir. Bu hevessizliğim dolayısıyla şehrin tadını çok çıkaramamış olabilirim, bu yazıyı da pek yazasım yoktu ama yıllar sonra dönüp bakması iyi oluyor diye yazıyorum. Süreci daha eğlenceli hale getirmek için magazinel alt başlıklar ekleyeceğim yazıya.

"GÜRCİSTAN'IN SUÇU YOK BENİM APTALLIĞIM"

Seyahatimden önceki gece kafamda bir pop-up pencere açıldı ve bir yerlerde okuduğum, Gürcistan'a ilaçla girilmemesi gerektiği hakkındaki bilgiyi araştırmam gerektiğini fark ettim. Seyahatime 12 saatten az kala bunu fark etmem harika oldu gerçekten zira araştırdığımda gördüm ki Gürcistan'a ilaçla girebilmek için doktorunuzdan dilekçe almanız gerekiyormuş (Bkz ve bkz.) Sürekli kullanmam gereken ve bıraktığımda tedavimin aksayacağı bir ilaç kullandığım için tadım epey bir kaçtı. Siz siz olun böyle bir durumda araştırmalarınızı son geceye bırakmayın. Deneyimleri okuduğumda hiç sorun yaşamadan ilaçla girebildiğini iddia eden insanların yanında, konseri için gittiği Gürcistan'da üstü başı soyulup MS ilaçlarına el konulan Serdar Ortaç gibi vakalar da gördüm. 


Tüm bunlar yüzünden risk almamak adına ilaçları evde bırakıp yola koyuldum, tadım da ekstra kaçtı.

BİR OBSESİFİN SEYAHAT ÖNCESİ HAZIRLIKLARI

Kendi operatörüm yurt dışında internet kullanabilmem için böbreklerimi istediğinden alternatifleri araştırdım gitmeden. Airalo gibi e-sim hizmetlerine bakacaktım ama yerel operatörlere kıyasla çok pahalı geldi. O yüzden Magti isimli yerel operatörden e-sim aldım internet üzerinden. 11 Lari hat ücreti, 9 Lari sınırsız internet ücreti ödeyerek daha ülkeye adım atmadan halletmiş oldum internet işini. Kalacak yer için de Airbnb'den "romantik manzaralı" bir daire beğendim meraklısı için link

"ANKARA TAKSİCİLERİNİ MUMLA ARADIM"

Seyahatim sorunsuz geçti, kimlik yerine pasaportla girdim pasaportumda fazladan damga olması sonra vize süreçlerimde bellllki bir minik kolaylık sağlar diye. Havaalanından ulaşım için herkes gibi Bolt uygulamasını tercih ettim. Uber gibi bir şey o da. Uygulamadan çağırdığım taksiyi beklerken sıradan çinko karbon taksicilerin tacizlerine maruz kaldım ama. Kafamı çeviriyorum oraya geliyorlar, kaçıyorum peşimden geliyorlar çok tatsızdı. Bolt ile kolayca ulaşım sağladım ama...

"TAKSİCİLER BANA BİR 'HI' BİLE DEMEDİ"

Yani tamam İngilizce bilmiyor olabilirsiniz ama hey, hi bunlar her dilde olan selamlama nidalarıdır... En kötü bir kafa sallayın beni duyduğunuzu göstermek için... Yok sıfır tepkiyle yolculuk ettim bütün Tiflis taksilerinde. Adresi uygulamaya girdiğim için konuşmamız gerekmiyordu zaten. Bir de bazı bloglarda Gürcistan'daki taksicilerin çok çılgın şoförler olduğu ve aşırı hızlı gittikleri yazıyordu ama bu kişilerin daha önce Ankara'da taksiye binmeyi denemediklerini varsayıyorum. Tiflis'tekiler kırmızı ışıkta duruyor, sinyal veriyor falan daha ne istiyorsunuz? Bu arada taksiyle ulaşım Türkiye'ye göre çok ucuz. Hem bu nedenden hem de hava muhalefetinden taksiyi kullandım bütün yolculuklarımda. Havaalanından eve 20 lari gibi bir ücrete geldim. Evde şehir merkezine de 5 ila 8 Lari arasında değişen ücretlerle seyahat ettim.

"KHACAPURI ŞİŞİRİLMİŞ BİR BALONDUR"

Gürcü mutfağı şöyle güzel, pideleri böyle güzel diye bir sürü video ve blog yazısı gördükten sonra çok yüksek beklentiyle gittim Tiflis'e. Tamam kötü değildi de bu kadar abartılacak bir şeyi de asla yoktu bence. Normal peynirli pide???


Khinkali diye de bir mantıları var, ilk gittiğim yerde (Cafe Daphna) yediğim gerçekten güzeldi ama son gittiğim Khinkali Bar mekanı adından utansın, plastik gibi bir şey verdiler yedim mecbur açlıktan... 


Cafe Daphna'da yediklerim

Cafe Daphna'daki mantının içi


Khinkali Bar'daki 3 boyutlu yazıcıdan çıkarılmış gibi tadı olan khinkaliler ve benim tadım yokken fotoğraf çekme skillerimin sıfırlanması

Bu arada bu khinkaliyi elle yemek gerekiyormuş ilk mekanda bıçakla kestim diye bir garson gelip beni Türkçe uyardı, adam cringeden Türkçeyi söktü galiba... Kusura bakmayın da tüm gün gezdikten sonra elimi çamaşır suyuna yatırmadan hiçbir güç bana elimle bir şey yedirtemezdi. Tamam onu da anlıyorum iç harç çok sulu olduğu için tabağa yayıldı hep suyu ama napiyim... 

Khinkalide kişniş bulunuyor bu arada, sevmeyen varsa haberi olsun. Benim için çok kötü bir tat değil, olmasa daha iyi olur ama. Bazıları kişnişten sabun tadı alıyormuş, canım dostim Ceren yanmış plastik tadı aldığını iddia ediyor... 

Khinkalinin tane fiyatı 1,5-2 Lari gibi, khacapuriyi de kafede 16 lariye, son gittiğim fırında 6 lariye yedim ve fırında yediğim daha güzeldi... Fırının adresi için buraya tık. Minicik bir yerdi, içerde küçük bir masa dışarda da bir masa bulunuyordu sadece ama hem ekonomik hem lezzetliydi pidesi.

Fırındaki khacapuri

Sevmeyeceğimi bile bile bloglarda gördüm diye Lumier's Chimney Cake'e gidip bir tatlı aldım. Bu tatlıyı ben Çek tatlısı sanıyordum ilk orada yediğim için ama şimdi Google'a bakınca Romanya tatlısı olduğunu gördüm. Tadını merak eden varsa Kızılay'da da yapıyorlar. Tarçın sevmeyen denemesin, rulonun dışı şeker ve tarçın kaplı. Ben sevmediğim halde sizler için denedim, içindeki çikolatasını kremasını yiyip attım mlsf ki.

Bu arada Gürcistan şaraplarıyla da ünlü bir ülke. Hatta ilk şarabın orada üretildiği rivayet ediliyor. 

Bidonla şarap satıyorlar

Merağınız varsa şarap tadımı yapabileceğiniz mekanlar ve mahzenler de bulunuyor. 8000 Vintages, bloglarda en çok duyduğum mekandı. Çok iyi yorumların yanında kötü yorumları da var, ben gitmedim bilemem. Gitmek isterseniz rezervasyon istiyor. Wine Gallery'nin de yorumları çok iyi.

Gezilecek yerleri de hızlıca bir özetleyelim. İlk önce Sameba Katedrali'nden bahsedeceğim. 

Burası çok eski ve köklü bir yapı gibi dursa da 2004 yılında tamamlanmış inşaatı. Dünyanın üçüncü en yüksek Doğu Ortodoks katedrali ve toplam alana göre dünyanın en büyük dini yapılarından biriymiş. Biraz tepede yer alıyor, ben buraya taksiyle gidip yürüye yürüye şehir merkezine indim. Tepede yer aldığı için aşırı rüzgarlıydı azıcık zıplasam uçarak da inebilirdim merkeze. İşte saçlarımı hafifçe okşayan o rüzgar:


Katedralin içi oldukça görkemli görünüyor. Ben bir ayine denk geldiğim için o atmosferi yaşama şansına da erişmiş oldum.



Bir sonraki durağım ulusal müzeydi. Giriş 30 Lari. İsmine bakınca beklentim yükselmişti ama gezmesem de olur bir yermiş kusura bakmasınlar... Taş devrinden doğal yaşama birkaç farklı alanı bulunuyor müzenin. 

Müzeye Gürcü Hamsisi koymuşlar hehe

Şüphesiz en etkileyici kısmı Sovyetler dönemini anlatan kısmıydı. O kadar kasvetli dekore edilmiş ki çok uzun kalamıyorsunuz, nefes darlığı geliyor insana. 

"KAHVECİ ÖVME İŞİNİ AZALTALIM ARKADAŞLAR"

Burdan çıktıktan sonra da Shota Rustaveli Bulvarı üzerinde yürüyerek kahve içecek bir yerler aradım.

Uzun upuzun bir yürüyüşten sonra herkesin çok övdüğü Pulp'tan 9 Lari'ye dümdüz bir flat white alıp içtim. Yani tamam bi flat white'tan hayatımı değiştirmesini beklemiyordum ama bloglarda da bir kahvecinin çok fazla övülmesini anlamlandıramıyorum. Herhangi bir flat white'tı işte.

Bütün o bulvarı gerisingeri yürüdükten sonra tüm Tiflis'teki en favori mekanımı buldum: Gudiashvili Square. Turist olarak bir yerleri keşfederken ister istemez kalabalığın içine düşüyoruz. Burası o kadar sakin bir yerdi ki bayıldım. Hiçbir şeyi de yok aslında, eski tipli renkli binaların arasında minik bir park gibi bir yer. İnsanlar köpeklerini gezdirmeye, bebeklerine hava aldırmaya falan gelmişler. Buradan Gürcü Ana'yı da görebiliyorsunuz kalenin alt tarafı gibi kalıyor çünkü burası. Kafa dinlemek için mükemmel bir yer, dönmeden bir kere daha gittim zaten.

"GEZİ BLOGLARINA DA İTİMAT EDİLMİYOR"

Ertesi gün taksiyle direkt olarak kaleye gittim. Yürüyerek de gidilebilir şehirden çok da uzak bir noktada değil ama ben tavsiye etmem. Zira kalenin içinde de Gürcü Ana'ya, Botanik Park'a vs yürürken epey bir yorulacaksınız. Bir de ben akıllı olduğum için kahvaltı yapmadan gitmiştim dönüşüm fena oldu elim ayağım titredi. İsmini vermek istemediğim gezi bloglarında "çok da gerek yok" dendiği için gitmesem mi acaba diye düşünmüştüm aslında ama sağ olsun arkadaşım Ruşen "Gürcistan'ın kaleleri başarılı oluyormuş oyunlarda öyle gördüm" dediği için gideyim dedim. İyi ki de gitmişim, gezi bloglarına kalsak yavan bir gezi olacakmış yani... Çok gezen değil çok oyun oynayan biliyormuş bu tartışmayı da kapatalım böylece. 

Hem şehri tepeden görme fırsatı buldum, hem Gürcü Ana'yı ziyaret ettim hem de tepeden Botanik Park'a baktım. Bazı gezi blogları sadece sosyalleşme odaklı geziyor sanırım, sonraki gezilerimde bunu göz önünde bulundurarak okuyacağım blogları.

Kale 4. yüzyılda inşa edilmiş, Moğol istilasından sonra da Narikala (Narin Qala - Küçük Kale) adını almış.

Gürcü Ana (Kartlis Deda) heykeli de Tiflis'in kuruluşunun 1500. yılında dikilmiş. Gürcü ulusal kıyafetlerini giyen bu hanımefendinin bir elinde dostlara ikram etmek için şarap, diğer elindeyse düşmana geçirmek için kılıç var. Tiflis'in çoğu yerinden görülebiliyor zaten bu heykel.

"ŞEHRE TEPEDEN BAKINCA OYUNCAKLARINI ORTADA BIRAKMIŞ ÇOCUK ODASI GÖRÜYORSUNUZ"

Şehre tepeden bakınca farklı mimari yönelimleri bir arada görebiliyorsunuz. Modern olanları ben pek yakıştıramadım naçizane... Yaramaz bir çocuk oyuncaklarını ortada bırakıp gitmiş gibi duruyor (kocaman bir top ve dağılmış lobutlar?).

Günün devamında Youtube videolarında gördüğüm bir hediyelikçiye uğradım. Dükkanın sahibi Rasim Bey için herkes "Kral adamdır" diyordu, ben bir krallığını göremedim. Ama tabi bu benim tanımadığım insanların yanında Nemrudun Kızı personama bürünmemle de ilgili olabilir. Magnetler 5 Lariydi. Dükkan, yazının başında bahsettiğim Cafe Daphna'nın karşısında. Oralarda bir de park var orası da güzel sessiz sakin. Ama bu şehirde dilenciler insanları çok darlıyor ya. Oturup sessiz sakin dileneyim diyen yok, insanın üstüne üstüne yürüyorlar Ayk*t Elmas'ın "Bana para ver" videosundaki gibi.



Hazır oralardayken Dry Bridge Market isimli bit pazarına da uğradım. Abartılacak bir yanı yok, yol üstündeyse uğranır. Hava güzel değilse oralarda olmuyorlarmış bunu bilerek gitmenizi tavsiye ederim.

Sovyetlerden kalma eşyaların satıldığı iddia edilse de her şeyin fabrikasyon olduğunu iddia eden bir kesim de var. İkisini de deneyin tarafınızı seçin.

"HAMBURGERE SALATALIK KOYMUŞLAR, SERVİSİ ROBOTLAR YAPIYOR"

Son günümde havalimanına gitmeden önce yakınlarda bildiğim bir yer olarak Mc Donalds'ı seçtim yemek yemek için. Veggie köfte menüsünü tercih ettim, içine salatalık koymuşlar dümdüz... Turşu falan da değil söğüş domates salatalık var. Zaten servisi de Gürcüce konuşan robotlar yapıyor, teknolojiyi ve dillerini anlamadığım için fenalık geçirdim ve analog olarak hallettim işlerimi. 

Havalimanları da bir garip bu arada, Adana Şakirpaşa Havalimanı da dahil olmak üzere irili ufaklı bir sürü havalimanı gördüm, hiçbirine x-raysiz elimi kolumu sallayarak girdiğimi hatırlamıyorum. Pasaport kontrolüne kadar x-ray yoktu tuhaf bir ülke doğrusu.

Bir gezi yazısının daha sonuna geldik. Hevessiz gittiğim için harcadım sanırım koca ülkeyi ama beni bu sene herkes maruz görüyor Gürcistan'a da aynısını tavsiye ederim. Belki daha güzel günlerde yine buluşuruz.

Yorumlar

  1. Okumak pek keyifliydi Serdar'ın memesini görmesem de olurdu ama :) ha bu arada podcasti tek başına yapmanız daha güzel olmuş umarım devamını getirirsiniz. Sevgiler 🍀

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. hahaha yorumun hangi yazıya geldiğini görmeden bakınca kimin memesi noluyor diye bi korktum, ödeştik bence. zarif yorumunuz için teşekkürler, podcast işine devam etmeye çalışıyorum ama hatırladığımdan daha zormuş. yavaş da olsa gelecek yeni bölümler

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

2023'ü Paketliyorum

Kitap okuma aşkınızı alevlendirecek ve fotoğraf çekmenizi kolaylaştıracak 2 öneri