Varoluşsal Kaygılandım (Yeni Indie Rock Grubum)

Merhaba canım blogum,

Bu kez sana gelmek çok zor oldu benim için. Hem uzun süredir bir şeyler yazmak istiyordum, hem de o enerjiyi içimde bulamıyordum. Yazmak çok da fazla enerji gerektirmiyor tabi ama kimi zamanlar en ufak bi şey hakkında bile karar verecek enerjiyi bulamıyorum kendimde.

Her sene yaş günümden sonra bir varoluşsal kaygı alır beni. Varoluşsal psikoloji hakkında araştırma yapmaya karar veren 2018 Şule'sine de yazıklar olsun yani beğendi mi yaptığını? Eskiden böyle şeyleri "İç sıkıntısı" diye adlandırıp kısa sürede atlatıyordum. Şimdi düşüne düşüne bütün enerjimi tüketiyorum.

Sanırım bir blog yazımda daha önce bahsetmiştim. Lisans için tercih yaparken psikoloji hakkında fazla bilgi sahibi değildim ama hukuk okumak istemediğimden emin olduğum için bu bölümü tercih etmiştim. Hayatımda verdiğim en güzel rasgele karar olabilir bu. Lisans hayatım boyunca zorlandığım olsa da psikoloji her şeyden önce bana kendim hakkında çok şey öğretti. Bu süreçten sonra ne yapacağım konusunda kendimden emin olduğumu hissediyordum. Yüksek lisans yapmak, akademide kalmak benim için ideal olur demiştim. Bunu da yıllar önce demedim bu arada, geçtiğimiz yazdan bahsediyoruz. Yani tabi mezun olmadan karar vermiştim de neyse işte.

Bilen bilir, benim için epey stresli bir başvuru sürecinden sonra şu an kayıtlı bulunduğum programdan kabul aldım ve o kabul haberinin getirdiği mutluluğu tarif bile edemem. Bundan sonra dert edecek neyim vardı ki?

Yüksek lisansımın 1/4'ini olabilecek en başarılı şekilde bitirdim ve birkaç gün içinde ikinci döneme başlayacağım. Ama inanır mısınız, hiç başlayasım yok. Program beni zorlamıyor, zorlanmadan mezun olacağıma neredeyse emin gibiyim. Bu, sorunlardan bir tanesi. Psikolojiyi sevmemin nedenlerinden bir tanesi insanlara direkt olarak yardım etme imkanıydı. İlla terapiden bahsetmiyorum, araştırma tarafında da insanı araştırıyorsunuz sonuçta müthiş bir şey, yani öyle geliyordu en azından. Psikolojideki replikasyon kriziyle alakalı bir ders aldıktan sonra, sırf yayın yapmış olmak için saçma sapan bulgularını önemli dergilerde bastırabilen insanlar gördükte sonra, bilime değil ama bilim yapanlara pek güvenim kalmadı diyebilirim. Evet bu sert bir tabir oldu belki ama her şeye çok daha fazla şüpheyle yaklaşmaya başladım ve bu da beni inanılmaz yordu/yoruyor. Bir yandan "slow science"ın ne kadar önem taşıdığını fark ederken diğer yandan sürekli yayın yapmam gerektiğine dair uyarılar aldığım bir programda eğitim görüyorum. Yüksek lisans tezlerinin bile bir çoğuna bir daha açılıp bakılmazken, ben kimim de bir dönem içerisinde "side research" yapıyorum? Daha önemlisi niye yapıyorum? Araştırma yapmak için yeterli teorik bilgiye sahip miyim? Bu konuda merak edebilecek kadar bilgi birikimim oluştu mu? Sabahtan akşama kadar oturup "Acaba ne araştırsam" diye düşünmek bilim mi gerçekten? Asıl merak ettiğiniz ve araştırılmamış konuyu sunduğunuzda "Ya bu kimsenin ilgisini çekmez" cevabını almayı hak ediyor muyum peki?

Tüm bunların yanında, 24 yaşını tamamlamış bir yüksek lisans öğrencisi olarak hiçbir gelirim olmadan bu kadar çok giderimin olması inanılmaz tadımı kaçırıyor. Bu kadar çok gider dediğime de bakmayın, eğlence için minimum bir giderim var. Temel ihtiyaçlarımdan bahsediyorum. Barınma, ısınma, beslenme...

Yüksek lisansta burs bulunuyor diye düşünüyordum. Bulan buluyor tabi ama bundan 6 yıl önce girdiğim LYS'de ilk beş binde yer almadığım için Tübitak bana burs vermiyor mesela, müthiş olay. 6 yıl önce doğan çocuklar anaokuluna başladı be. 6 yılda neler değişti, nasıl beni 6 yıl önceki sınavımla değerlendiriyorsunuz, hayret verici bir şey cidden. Bunun dışında bir projeye dahil olabilirim sanmıştım. Hocamla görüştüm "Canım ben yapmıyorum öyle şeyler" dedi. Şimdi bir dakika, ben yanlış mı anlıyorum gelin bir özetleyelim. Araştırma görevliliği kadrolarında dönen usulsüzlüklerden birçoğumuz haberdar. Bu konuda haberi olmayan arkadaşlarımız varsa huzurlarını kaçırmak üzere şu bağlantıya tıklayabilirler demek isterdim ama bahsettiğim bağlantı yok olmuş. Hadi yine iyisiniz huzurunuz yerinde duracak. E böyle bi durumda araştırma görevliliği imkanım çok düşük diyebiliriz. Bana burs veren kurum yok çünkü bundan 6 sene önce LYS'de geometride 15 netim vardı hatırlarsanız, pü yazıklar olsun bana. Projeyi de hocam yapmıyormuş, başka hocalara sorabilirmişim. Başka hocaların kendi öğrencileri var ve neden başka bölümden birini istesinler, orası muamma tabi. Bir yandan sürekli aktif olarak araştırma yapmam isteniyor, diğer yandan doğalgaz faturamız düşük gelsin diye 2 battaniyeyle yatıp yatağımı kaloriferin yanına taşımama rağmen üşümekten uyandığım geceler oluyor.

Bunun varoluşsal kısmı nerede derseniz, tam da burada. Hayatımın amacının birilerine faydalı bir şeyler yapmak olduğuna neredeyse emin gibiydim. Tam da bu yüzden psikolojide akademisyen olarak devam etmek istedim. Şimdi görüyorum ki, yaptığım araştırmalar çok büyük ihtimalle literatürde küçük bir kum tanesi kadar etki bırakmayacak. Bu süreç içinde ve sonrasında gelir sağlayıp sağlayamayacağım meçhul. Hiçbir motivasyonum kalmamışken hiçbir işe yaramayacağından emin olduğum bir şeyler üretmem için baskı yapılıyor. Bunu rüyamda görsem karabasan geldi diyerek uyanırdım...

Böyle yazıları yazmak bir yandan zor, diğer yandan bir sürü güzel yanı var benim için. Kafamda uçuşan düşünceleri kolay daha kolay organize edebiliyorum yazarken. Neyi dert ettiğim daha kolay yer buluyor kafamda. Bir de yıllar sonra bu yazıları okuyup "Bu kim be" demenin verdiği haz da paha biçilemez. Bloggerlıktan aldığım tadı başka hiçbir şeyden almadım.

Baay

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

2023'ü Paketliyorum

Kitap okuma aşkınızı alevlendirecek ve fotoğraf çekmenizi kolaylaştıracak 2 öneri

İstifa: Tercih değil yönelim