Vizyondaki 3 Türk Filmi

Merhaba sayın blogseverler,

Bugün size vizyonda olan 3 Türk filminden bahsedeceğim. Aslında bu kadar sık sinemaya gitmiyordum ama şartlar öyle gelişince 3 haftada 3 Türk filmine gitmiş oldum. Başlayalım...


  • Aile Arasında
"Çok takıntılı bir adam olan Fikret (Engin Günaydın) ve müzikhol vokalisti Solmaz (Demet Evgar), aynı gün yıllar süren evliliklerini bitirmiş, ve çok tuhaf olaylar sonucunda karşılaşmışlardır. Bu sırada Solmaz'ın kızı Zeynep, zengin bir kebapçının oğluyla evlenmeye karar vermiştir. Ancak ilk başta aile arasında olması planlanan nikah, giderek tantanalı bir hal alınca Fikret kendini hiç beklemediği olayların ortasında bulacaktır." (sinemalar.com)

Avrupa Yakası'nın tekrar popüler olmasıyla Gülse Birsel'in de adını hayli duymaya başlamıştık. Bu film de oyuncu kadrosu ve Gülse Birsel senaryosuyla kendinden bahsettirdi. Birkaç kez niyetlendikten sonra nihayet filme gidebildim. Öncelikle, ilk sahnede yer almasından dolayı Gülse Birsel'in oyunculuğundan bahsetmek istiyorum. Olmamış. Yani tabi bu benim takdir edebileceğim bir şey değil tabi ki ama bir Devrim Yakut'a bakın bir Gülse Birsel'e bakın. Çok eğreti oynuyor ne bileyim. Onun dışında film gayet keyifliydi. Sadece ben artık tesadüfler zinciri görmekten bıktım. Akasya Durağı'nın olay örgüsü için kilit bir örüntü olabilir tesadüfler zinciri ama böyle büyük prodüksiyonlu bir iş için biraz tat kaçırıcı kalıyor. Tam öpüşecekken biri gelir, tam barışacakken dövüş olur gibi durumları biraz fazla kullanınca içim daralıyor benim. Yine de her şeye rağmen uzun zamandır izlediğim en iyi Türk komedi filmiydi. Filmlere kolay kolay ağlayıp gülemeyen pokerface beni (gülmeme challange kapışması yapabiliriz) bile güldürdü. Hem de güldürü unsurları cinsiyetçilik, cinsellik, düşme, osurma gibi şeylerden oluşmuyordu. Şmdb*: 7.9/10) 

*Şule Movie Database

  • Acı Tatlı Ekşi
"Uzun yıllardır birlikte olan Murat (Buğra Gülsoy) ve Duygu (Özge Özpirinççi) için artık sıradaki adım evlilik gibi görünmektedir, bu nedenle Murat, Duygu'ya evlenme teklifinde bulunur. Ancak Duygu hazır olmadığını söyleyerek bu teklifi reddeder ve ikili, 5 yıl sonra hala yalnız olurlarsa evleneceklerini taahhüt eden bir anlaşma imzalayarak yollarını ayırır. 5 yıl sonra artık evlenmeye hazır olan Duygu, Murat'ı bulur, ancak Murat kendine bambaşka bir hayat kurmuştur ve başka biriyle evlenmeye hazırlanmaktadır." (sinemalar.com)

Benim hatam. Gerçekten benim hatam. Bu filme gitmeyi ben teklif ettim arkadaşıma. Ama sorun bir neden teklif ettim? Normalde böyle filmleri sinemada izlemem. Ama galadan bir görüntüde Yılmaz Erdoğan'ın övgü dolu sözlerini duyunca merak ettim gerçekten. Vizontele'nin izlediğim en iyi Türk filmi olmasına dayanarak Yılmaz Erdoğan'ın önerisiyle filme gitmek istedim. Ama arkadaşlarım arasında sıkça esprisini yaptığımız bir cümlede de dediği gibi: "Lan ben safım". Gerçekten her denene niye inanıyorsun ki? Adam BKM'nin reklamını yapmaya çalışıyormuş. Bir arkadaşımıza filmi hiç anlatmadan "Çok klişe bir hüzünlü romantik komedi senaryosu anlat." dedik ve çok benzer bir senaryoyu uydurdu bile. Zaten az önce bu filmin A Wedding Invitation isimli bir Çin-Güney Kore ortak yapımının uyarlaması olduğunu gördüm iyice sinirlendim. Uyarlama filmleri hiç anlamıyorum. E YAPMIŞLAR ZATEN? ONU İZLERİZ? NİYE BİR DAHA AYNISINI ÇEKİYORSUNUZ? Bir de senaryoyu Buğra Gülsoy yazmış. Çok uğraşmıştır kesin...

İzninizle biraz spoil eyleyeceğim: Filmde bir evlilik teklifi alan kız ben Amerika'ya gidicem hadi bay diyor, oğlan da nayır nolamaz nolacaksa da sözleşme imzalayalım 5 yıl sonra buluşalım diyor. Kız tamam diyip gidiyor. 5 yıl sonra çocuğu televizyonda görüp Mükremin Çıtır görmüş Feriştah gibi "Ne kadar da edeleli bir erkek" diyip arıyor ve buluşuyorlar. Çocuk diyor ki ben başkasıyla evlencem vermezlerse gaçacam. Kız da kaçırdım gül gibi oğlanı ama geri kazanmalıyım diyip Sertab Erener'in de yaptığı gibi yapabileceği her şey deniyor (Every Way That She Can). Tam pes etmişken çocuk kandırdım evlenmicektim ki diyor, bunlar barışıyor. Sonra kız evde yalnızken ayağına bir şey oluyor hastaneye gidiyor ve bütün vücudunu kullanamaz hale getirecek bir hastalığın pençesine düştüğünü anlayıp oğlana ben gidiyorum bay diyor oğlan çıldırıyor falan. Tabi sonunda gerçeği öğrenip kızın yanına gidiyor happily ever after.

Burada benim canımı sıkan klişe hasta olan tarafın karşı tarafa belli etmeden ölmeye çalışması. Yahu sadece %100 sağlıklı, dişleri sağlam, toynakları tam bireyler mi seçiyorsunuz aşık olurken? İlla %100 saf yakışıklı/güzel ve turpla yarışacak kadar sağlam kişiler mi olması gerekiyor sevilen kişinin? Hastalığıma üzülmesin de terk ettiğime üzülsün ne biçim bir mantık? Buğra Gülsoy ve Yılmaz Erdoğan, IBAN'ım TR 2600 0100 1683 6077 1145 5006, derhal filmin parasını hesabıma gönderiniz. Kaybolan saatlerimi başımın gözümün sadakası yapıyorum. (Şmdb: 1.9/10 bu puan da filmin konusuyla paralel giden acı tatlı ekşi konseptinin hatrına)


  • Arif V 216


"Arif'in yakın dostu 216, insan olmaya karar vererek dünyaya gelir ve burada başına olmadık işler gelir. Her ne kadar insan olabilmek için kıyasıya bir çaba harcasa da 216'nın (Ozan Güven) farklılıkları çok barizdir. Üstelik bir de gözleri görmeyen Pembe Şeker'e (Seda Bakan) aşık olmuştur. Kötü niyetli bir iş adamının onu kopyalamaya kalkışmasıyla Arif (Cem Yılmaz) devreye girecek, 216'yı ve tüm dünyayı kurtarmaya çalışacaktır." (sinemalar.com)

Geldik ne zamandır beklenen filme. Bu filme yorum yapmaya da korkuyorum, Cem Yılmaz beğenmeyen kişiyi şakayla karışık rezil ediyor çünkü. Ama ne yapalım başladık bir kere. Bismillahirrahmanirrahim. Cem Yılmaz'ı gerçekten beğeniyorum. Kişilik olarak değil tabi, ilgilenmiyorum işin o kısmıyla. Bence güzel mizah yapıyor. Gösterilerini gerçekten keyifle ve defalarca izlemişimdir. Ali Baba ve 7 Cüceler'de hayal kırıklığına uğramış birisi olarak filme gitmeden önce evden çıkmadan beklentimi düşürdüm. Kötü anlamda değil de yani Cem Yılmaz'dan çok üst düzey bir iş bekliyor insan, normal düzeylere düşürdüm beklentimi. Filmin ilk yarısı fena geçmedi. Ama düşününce hep göndermeleri beğenmişim filmde. Filmin kendi mizahı çok fazla cinsellik şakası doluydu ve cidden bir gram gülmüyorum. Güldürürken düşündüren şaka istiyorum ya küfre gülemiyorum malesef. O şakaların da alıcısı var tabi bir şey diyemem. Genel olarak filmde beğendiğim pek çok yer olsa da beğenemediğim kısımlar da azımsanacak gibi değildi. Zeki Müren'i canlandıran Çağlar Çorumlu'nun oyunculuğu mest etti gerçekten. Seda Bakan'ı da Kardeş Payı'nda seviyordum ama bu filmde biraz soğudum. Nedeninin üzerine de düşünmedim, soğudum işte. Bu film ile beraber resmi olarak Cem Yılmaz filmlerinin bana fazla hitap etmediğini anladım. Düşününce belki GORA'da ve AROG'da da çok cinsel şaka vardı ama benim mizah anlayışım o zamanlar çok oturmamış demek ki, gülüyordum çünkü. Bir ara tekrar izleyip yeniden değerlendireyim en iyisi. Cem Yılmaz lütfen bu yazıyı görürsen bana kızma senin şakalarını gerçekten seviyorum ve gösterini canlı izlemek en büyük hayallerimden birisi ama film konusunda anlaşamıyoruz. Kemal'i öp benim yerime de. Hadi görüşürüz. (Şmdb: 6/10 Şarkılı kısım, Zeki Müren ve Turist Ömer gibi karakterler hatrına)


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

2023'ü Paketliyorum

Kitap okuma aşkınızı alevlendirecek ve fotoğraf çekmenizi kolaylaştıracak 2 öneri

İstifa: Tercih değil yönelim