Gezimiz - Isparta Etnografya Müzesi, Göksöğüt Köyü ve Doktor Amcam

Nerede kalmıştık? Yolda.

Isparta'ya doğru yola çıkmıştık en son. Saatte kaç kilometre hızla gidip kaç saatte vardığımızı inanın hiç bilmiyorum. Bu detaylara bir Google aramasıyla da ulaşabilirsiniz zaten.

Isparta'ya varıp bizim için "Isparta" demek olan aile dostumuzda konakladık. Ama bu konaklamanın detaylarıyla da boğmayacağım sizi. Isparta merkezde gittiğimiz bir yerden bahsedeceğim: Isparta Etnografya Halı ve Kilim Müzesi. Turistik gezi yapmadığımızı bir önceki yazıda belirtmiştim sanıyorum. Bu müzeye gitmemiz de ev sahibimizin yoğun ısrarı üzerine oldu.

Sizi bilmem ama "Etnografya Müzesi" denince benim aklıma epey büyük ve kapsamlı bir müze geliyor. Ankara'dakine hiç gitmedim ama ismi bile görkemli geliyordu bana. Bu vesileyle "etnografya" kelimesinin anlamını da merak edip aradım, cevap biraz üzdü: budunbetim. NE? Vikipedi'nin (rip) dediğine göre etnografya "kavimleri karşılaştırarak inceleyen, kültür oluşumlarını araştıran, kültür bilimidir" demekmiş. Evet, bu daha anlaşılır oldu.

Şimdi bu açıklamadan sonra etnografya kelimesi yanına gelen kelimelerle daraltılabilir mi konusunda biraz kafam karıştı. Yani etnografya deyince bir kavmin kültürünü düşünüyoruz ama "Etnografya Halı ve Kilim" deyince ne anlayacağız? Neyse, kafamdaki deli soruları bir kenara bırakıp müzeye girelim.

11 katlı olan bu müzede, asansörle en üst kata çıkıp aşağı doğru inerek katları geziyorsunuz. En üst kat seyir terası olarak da kullanılıyormuş. Bu arada biz gittiğimizde müzeye giriş ücretsizdi. Hep mi öyle yoksa özel bir durum mu vardı bilmiyorum.


Müzenin içinde ise -isminden de anlaşılacağı üzere- dokuma kilim ve halılar bulunuyordu. Müzede bulunan çoğu halıya ya kendi evimizden ya da tanıdıklarımızın evinden aşinaydık zaten.

Gördüğünüz gibi her katta gül figürü de bulunuyor. Ben bu ilin kendine has şeylere bağlılığını başka hiçbir yerde görmedim. Belki Trabzon... Yok yok Isparta ve gül bambaşka bir ikili.

Müzede halı ve kilimlerin yanı sıra eski fotoğraf makineleri, silahlar ve yörük çadırı da bulunuyordu. Müze kurulurken kurucular evlerinde eski ne varsa getirmiş galiba... 

Sözün özü, Etnografya Halı ve Kilim Müzesi ismi yerine Halı Sergisi ismi verilseydi beni daha çok tatmin edecekti sanki bu gezi. Yine de elinize sağlık Ispartalılar. Bir de hatıra fotoğrafı çekip yola koyulduk.

Bu kez rotamız babamın ikinci görev yeri, benim 3,5-4 yaşına kadar yaşadığım Göksöğüt Kasabası idi. 

Bir derste hocamız hatırladığımız ilk anıyı sormuştu ve benim aklıma burada eşek sesiyle uyanmam gelmişti. Gerçekten de eşek varmış buralarda. Hatta yolda eşek gördüğümde hemen fotoğraflamak istedim ama hareket halindeki arabadan anca şöyle bir şey çıktı: 

Hep güzel fotoğraf mı çekeceğiz canım, olur öyle arada. :(

Gittiğimiz yere bereket götürmüş olacağız ki birden yağmur bastırdı.


Yine de yağmur çamur dinlemedik. Babamın görev yaptığı, abimin okuduğu, benim de öylesine arada anasınıfına konuk olduğum (o zaman 4,5 yaşındayız tabi, okuma hevesimiz hat safhada) okulu ziyaret ettik. Okulda bir tek müdür vardı tabi. Onunla taşınıp hoş beş ettikten sonra babamın bir öğrenci velisinin evini ziyaret ettik. Çok samimi bir ev ortamından sonra oradaki evimizi de ziyaret edip Göksöğüt gezimizi noktaladık. Çekirdek ailem evin ne kadar değiştiği hakkında konuşurken ben hiçbir şey hatırlamadığım için onları dinlemekle yetindim. Şirin bir evimiz varmış ama, bir duygulanmadım değil.

Buradan sonra babamın, küçükken "doktor amca" diye seslendiğimiz, arkadaşını ziyaret etmek için Şarkikaraağaç kasabasına gittik. Onunla ilgili bir anımı da paylaşmak istiyorum sizinle:

Küçükken (3-4 yaşlarım) gözleri açılıp kapanan bir oyuncak bebeğimin göz kapağına bir şey olmuştu ve ben oynamadıkça açılmıyordu. Ee o kadar doktor amca diyoruz, götürelim de baksın dedim ve doktor amcam bize geldiğinde bebeği ona gösterdim. O gün de bir kış günüydü ve evde soba yanıyordu. Doktor amcam dedi ki git sobanın yanına biraz otur, bebeğin gözleri düzelir. Böyle buyurdu tabip deyip gittim oturdum sobanın yanına. Bekliyorum bekliyorum göz düzelmiyor. Ana yüreği, sıcaktan erimek üzereyim ama yine de çocuğumun düzelmesi için bütün fedakarlıkları yapıp uzun bir süre sobanın yanında beklemiştim. Düzelmedi tabi. Sonra sobanın yanından nasıl kaldırıldığımı hatırlamıyorum. Bebeğim Ayşe, eğer bir yerlerden bunu okuyorsan nasıl fedakar bir ebeveyn olduğumu anlamışsındır diye umut ediyorum.

Neyse, doktor amcamı da ziyaret ettikten sonra kökenimizdeki yörüklüğün hakkını vererek tekrar yollara düştük. Bu sefer önce Konya'ya sonra Kayseri'ye, sonra Malatya'ya daha sonra da Elazığ'a gitmeyi planlıyorduk. 

O şehirleri de yazmaya karar verirsem bir sonraki şehirde görüşmek üzere!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

2023'ü Paketliyorum

Kitap okuma aşkınızı alevlendirecek ve fotoğraf çekmenizi kolaylaştıracak 2 öneri

İstifa: Tercih değil yönelim