Malta'da yaşam, kültür ve masraflar

(Okuyucuya not: Bu yazıyı 1,5 saatlik uğraş sonucu tamamlamış ve bir sürü detay eklemiştim ve paylaşmıştım. Küçük bir değişiklik yapıp yazıyı tekrar kaydettiğimde ne olduysa en az 55 dakikadır yazdığım her şey bir anda kayboldu. Malta ile alakalı her şeyde ama her şeyde sorun çıktı ya... Neyse gittim bir elimi yüzümü yıkadım, damacana boyutunda bir kahve aldım ve Malta Havalimanı'ndaki Costa'da bir masada bu yazıyı tamamlamaya çalışacağım emeğe saygı +rep)

İlk yazıyı okumayanlar için buraya bağlantıyı bırakıyorum.

Bu yazıda okuldan ve genel olarak Malta deneyimimden bahsedeceğim.

4. Malta nasıl bir yer?

    4.1. Genel yaşantı

    4.2. Ülke hakkında bilgiler

    4.3. Yaşama maliyeti



Malta Cumhuriyeti aslında 3 takım adadan oluşuyor. En büyüğü Malta, sonra Gozo, sonra da Comino geliyor. Malta adasının büyüklüğü Tokat'ın Başçiftlik ilçesiyle yaklaşık olarak aynı. Bu kadar küçük bir alanı bu kadar kötü değerlendirmeyi nasıl başardıkları ise merak konusu. Tamam, vize işlemleri dolayısıyla biraz önyargılıydım buraya karşı, ama yaşadıktan sonra da harika görüşler edindim diyemem. Objektif gerçeklere dayalı subjektif fikirlerimi yansıtmaya çalışacağım. Genel bilgileri kısaca geçeyim. Ülke Avrupa Birliği üyesi olduğu için para birimi Euro. Burada edindiğim Avrupalı arkadaşlarım bu ülkenin Avrupa Birliği ülkesi gibi görünmediğini söylüyorlar bence biraz haklılar. Resmi dilleri Maltaca ve İngilizce. Maltaca, oldukça Arapça esintileri bulunan bir dil. Benim kaldığım sokağın adı Telghet il-Kulleg L-Antik'ti mesela. Sesli okursanız kulağınıza Arapça gibi gelecektir. Gençler çoğunlukla Maltaca öğrenmiyormuş bile. Burada kaldığım 1 aylık süre boyunca yalnızca 2 adet Maltalı ile tanıştım (yani daha fazlasını görmüşümdür elbette ama 2 tanesiyle sohbet ettim.) Onlar da İngilizceyi harika konuşmuyorlardı. Maltaca yavaş yavaş ölüp gidecek gibi duruyor bu gidişle.

Uzun yıllar Arap hakimiyetinde kalmalarına rağmen dil dışında bu etkiyi görmek neredeyse imkansız, yani 1 adet cami kalmış mesela, o zamanlardan kalan her şey yıkılmış ülkenin hakimleri değiştikçe. En çok İngiliz sömürüsü olmalarının etkisi görülüyor. Trafik bize göre ters akıyor, direksiyonlar sağda ve bazı yerlerde kırmızı telefon kulübeleri var. Bir de kullandıkları priz sistemi de İngiltere'dekiyle aynı. İngiltere'deki kötü şeyleri almışlar sadece, çok hoş. Adanın yalnızca belli başlı bölgeleri çok gelişmiş ve hareketli. Yani gelişmiş derken, gelişmemiş de şehirleşmiş yani. Ben St. Julians-Sliema bölgelerinde kalıyordum. Zaten şehirler mahalle kadar. Evim Sliema'da, okulum St. Julians'taydı ve ikisi arasındaki mesafe yürüyerek 10 dakikaydı, öyle söyleyeyim.

Ülkenin potansiyelinin neden harcandığını düşünüyorum biraz bundan bahsedeyim. Öncelikle bu kadar küçük adada ulaşımın bu kadar kötü olması şok edici. Toplu taşıma sistemi berbat. 13 kilometrelik yol toplu taşımayla 1,5 saat falan sürüyor. Arabayla çok daha kısa sürüyor elbette ama sokaklardaki yollar o kadar dar ki bazılarında bir insan ve bir araba yan yana duramaz. Çoğu ara sokakta kaldırım yok, en şehirleşmiş dediğim yerlede bile. Trafikte sürekli bir kaos var. Toplu taşıma kullanmak isterseniz kolay gelsin, çoğu zaman Google Maps'ten çok daha alakasız oluyor otobüs saatleri. Kendi toplu taşıma uygulamaları daha gerçekçi saatler veriyormuş ama ben denemedim. Çoğu zaman da şoförler gözünüze bakarak geçip gidiyor, durakta durmak istemiyorlar otobüs boş olmasına rağmen. 

Az ve dar kaldırımlar genelde çöp dolu oluyor çünkü ilginç bir çöp toplama sistemleri var. Mahalleler için farklı çöp toplama saatleri varmış. Bizdeki gibi sokakta büyük konteynerlar yok yani. Çöpü belli bir saatte evinizin önüne koymak zorundasınız ama işe gidiyorsanız ve tek yaşıyorsanız mecbur sabahtan koyacaksınız. Benim okulumun olduğu mahallenin çöp toplama saati öğlen 1 olduğu için sabahtan öğlene kadar kaldırımlar çöp dolu oluyordu ve çok güzel kokmuyordu haliyle. 

Bir diğer gariplik de kaldırım ve yollardaki köpek kakaları. Sokak köpeği diye bir şey yok burda, herkes evinde besliyor köpekleri ama sokakta Türkiye'dekinden kat kat fazla köpek kakası var. Sanırım insanlar köpeklerinin kakalarını toplamayı sevmiyorlar. Önünüze bakmadan yürürseniz kakaya basmanız işten bile değil.

Benim kaldığım bölgenin bir diğer sorunu da gürültüydü. Gecenin 4'ünde bile araba sesine, kornaya uyanmazsın yani... Bir değil iki değil her gece aynı durum... Adanın daha çok daha sakin yerleri bulunuyor ama gidemiyorsunuz işte ulaşım yüzünden. Gidilir de yani kendinize çok inanmanız gerekir. Kalabalık olunca Uber ya da Bolt tutmak kesinlikle daha kârlı oluyor. 

Mutfağından bahsedecek olursak Türkiye'den gittiğim için çok tatmin olmadığımı söylesem şaşırmazsınız herhalde. Çok güzel diye çok övülen hamur işleri herhangi bir börekti bana göre. Yine de denemeye değerdi tabi, abartılmasını anlayamadım yalnızca. Porsiyonluk börek gibi bir hamurişleri var çok ünlü: Pastizzi. Genelde ricottalı oluyor ama Antep fıstığı (Antep değil tabi ama), mantar-tavuk, nutella gibi versiyonlarını bulmak da mümkün. 

Pastizzi

Imqaret diye hurma dolgulu bir hamur işleri daha var ki canıma kast etti. Dünyanın en kuru şeyi olabilir, yemeye çalışırken boğulayazdım. Benim yediğim kötü bir versiyon olabilir tabi onu bilemeyeceğim.

Kendi paramla tuttuğum kiralık katil Imqaret

Bunun dışında tavşan yemekleri çok ünlüymüş. Ben deneme cesaretini göstermiş bulundum ama tavşanın bütün parçalarını tabağımda görmek hoş bir deneyim değildi. Yani kaburgasını ve böbreklerini de koymanıza gerek yoktu bence... Bir de sosu (gravy sanırım) çok koyuydu. Et kendi başına tavuğu andırıyordu ama ben birkaç çatal alıp bırakmak durumunda kaldım az önce saydığım nedenler dolayısıyla. Başta Bugs Bunny olmak üzere bütün tavşanlardan özür dilerim.

Tavşan :(


Tavşan yediğimiz restoranda getirilen ikram Malta atıştırmalıkları

Ftira dedikleri genellikle sandviç olarak tüketilen bir ekmekleri var. Bana kalırsa herhangi bir ekmek. Ben şurda ton balıklı ve Malta'ya özgü keçi peynirli bir versiyonunu denedim. Tamam lezzetliydi ama bir daha yemek aklıma gelmedi. 

Ftira sandviç

O tatlı hayvanı yemeye çalıştığımız restoranda Malta tatlı tabağı da sipariş ettik ve bildiğimiz tahin helvası da vardı tabakta. Onun dışında cannoli dedikleri, genelde ricottalı kremayla servis edilen bir tür tatlı vardı güzel denebilir. Tarçınlı dondurma vardı bana hitap etmediği için yemedim.
Arkadaki boş minik kase dondurmanındı

İtalya'ya oldukça yakın olduğu için güel İtalyan yemekleri bulmak da zor değil. Güzel pizza ve makarnalar yedim. Bir de tabi deniz ürünleri de kolayca bulunuyor.

İlk kez çatal tuttuğum o tarihi anlar

Kinnie dedikleri gazlı bir içecekleri var bir de. Bitter narenciye tadında. Bana çok hitap etmedi ama epey yaygın bir meşrubat burada. Bir de ilginç bir şekilde Antep (değil) fıstıklı şeyler çok yaygın. Dondurması, kruvasanı, pastizzisi... Burada yetişiyor mu diye merak edip dondurmacıya sordum ama Sicilya'dan geliyormuş onlara.

Hava durumu Antalya'ya benziyor aslında ama bu sene, diğer senelere göre daha geç ısındığını söyledi burada yaşayan herkes. İlk geldiğim günler serindi, ceket giymem gerekiyordu. Sonlara doğru epey ısındı. Ada olduğu için oldukça rüzgar ve nem var tabi. Ben rahatsız olmadım hava durumundan, Mayıs'ta geldiğime memnunum, yaz mevsimi çok sıcak geçebilir.

Biraz da güzel şeylerden bahsetmeye çalışalım. Küçük bir ada ülkesi olduğu için denizden çok uzaklaşmak mümkün olmuyor, bu güzel bir şey ama şehirdeki her deniz kıyısı yüzmeye elverişli değil. Benim evime çok yakın mesafedeki Balluta Bay'in denizini yüzmek için çok kirli bulmuştum ama insanlar yüzüyordu baya. Sonraki günlerde telefonuma okuldan bir mesaj geldi, Balluta Bay'de e.coli'ye rastlandığı için yüzülmesi tavsiye edilmiyormuş... Benim bu ileri görüşlülük nedir böyle...

Balluta Bay

Adada yüzmek için çok güzel olduğu iddia edilen sahiller bulunuyor ama benim yüzmeye çok merağım olmadığı için o toplu taşımaya katlanıp bir yerlere gitmek istemedim. Yalnızca okul gezisiyle Comino'daki iki sahile gittim. Blue Lagoon'daki su inanılmazdı hakkaten. Yüzmekten gerçekten keyif aldım ama o kadar o kadar kalabalıktı ki yüzmek için bir yer bulabilmek çok zor oldu. Kayaların orada iki dakika yüzeyim dedim çıkarken kayalıklar her yerimi çizdi... Koca adayı o kadar kötü kullanmışlar ki, minicik bir sahili vardı sadece. Potansiyeli harcanıyor resmen güzelim yerin. Hafta içi kimse yokken gidilse mükemmel olur gibi geldi bana.

Blue Lagoon

Hindistan Ganj Nehri

Ülkeyle ilgili ortamlarda satmalık birkaç ilginç bilgi verdikten sonra masraflardan bahsedeceğim.

  • Boşanmak 2011 yılına kadar yasakmış, çok koyu Katolik olmalarından kaynaklanıyor olabilir
  • Kürtajın yasak olduğu tek Avrupa ülkesiymiş hatta tatile gelen Amerikalı bir kadın bebeğini burada kaybetmiş ancak kürtaj yasak olduğu için İspanya'ya gitmesi gerekmiş (Kaynak)
  • Oldukça dindar bir ülke, Tokat'ın ilçesi kadar büyüklükteki yerde 359 tane kilise bulunuyormuş
  • Yolsuzluk çok büyük bir sorun. Eski devlet başkanları bu yüzden şu an hapisteymiş ancak yeni yönetimin de ondan aşağı kalır yanı olmadığı için neredeyse tatil gibi bir hapis olduğu söyleniyor
  • Sicilya'ya yakınlığı dolayısıyla çok fazla mafyatik işler dönüyormuş
  • Avrupa'nın en güvenli ülkelerinden biri olduğu söyleniyor ama bana kalırsa öyle görünmüyor. Mafyatik suçlar kaydedilmiyor, kaydedilmediği için de suç yokmuş gibi davranılıyor olabilir. Çok fazla göç aldığı için güncel durumun farklı olabileceği de söyleniyor
  • Çok dindar olmalarına rağmen en LGBTİ+ dostu ülkeler arasındaymış. Eşcinsel evliliği yasal burada
Gelelim yaşam masraflarına. Hatırladığım kadarıyla bazı ürünlerin ortalama fiyatlarını yazacağım referans olması açısından. Toplu taşıma bileti 2,5 Euro (kart da alabiliyorsunuz tabi o daha avantajlı oluyordur). Bu bilet 2 saat boyunca aktarmalarda da geçerli. 1 Litrelik süt 1,15 Euro. Paket ekmek 1,5 Euro. 2 litrelik su 55 cent, yarım litrelik su en ucuz 59 cent. Ricotta pastizzi 80 cent, pistacchio pastizzi 1,60 Euro. Kahve genelde 2-4 Euro arasında değişir türüne göre. Yarım kilo tavuk göğsü 4-5 Euro. Epic isimli telefon operatöründe 8 Gb'lık internet 10 Euro'ydu (daha uzun süreli sözleşmelerde daha ucuza geliyordur illa ki).

Akşam yemeği de 8-20 Euro arasındadır ortalama, ne yemek istediğinize göre değişir. Birkaç restoranın menüsünü ekleyeyim referans olması açısından.

Ta' Kris (Malta yemekleri)
Bianco's (İtalyan Mutfağı)
Peperoncino (Deniz ürünleri)

Genel olarak buraya geldiğim için pişman değilim, çok değerli bir deneyim olduğunu düşünüyorum. Yine de burada yaşamayı istemezdim. Şimdi deneyimli olduğum için ilerde tatile gelsem keyifli olabilir ama sıfır deneyimle gelsem epey zorlanabilirdim. Beklentilerinizi biraz daha düşürürseniz daha çok keyif alabileceğiniz bir ülke özetle.

Bu yazı da beklediğimden uzun sürdüğü için okulla ilgili detayları bir sonraki yazıya bırakıyorum. En kısa zamanda görüşmek üzere.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Malta'da ne yapıyordum? Vize işlemleri ve diğer tüm belalar

IELTS: 2 seneliğine İngilizce bildiğimi kanıtlamak için oldukça pahalı ve stresli bir yöntem*